1.Bert Trautmann
Birçok Demir Haç Nişanı kazanmış bir Nazi askeriyken, bir Manchester City efsanesine dönüşen Bert Trautmann’ın doğum gününü de pas geçmeyelim.
Paraşüt Birliğinde Rusya, Polonya, Ukrayna, Normandiya’daki savaştı. Batı cephesinde savaşırken, 1944 yılında İngilizlere esir düştü. İngiltere’ye götürülüp bir esir kampında 4 yıl tutsak edildi. Bu esaret sırasında, İngilizler esir Alman askerlere, Nazilerin toplama kamplarında ne yaptıklarını anlatan korkunç görüntüleri izletti. Trautmann yaşananlara inanamamış ve şok olmuştu.
Esir kampındaki maçlarda hep orta sahada oynarken, bir gün kaleye geçti ve bu karar, hayatının geriye kalan kısmını tamamen değiştirdi.
1948’de salıverildiğinde Almanya’ya dönmek istemedi. İngiltere’de bir çiftlikte çalışırken bir taraftan da Saint Helens Town isminde amatör bir takımda kalecilik yapmaktaydı. Trautmann’ın büyük yeteneği, bir yıl içinde Manchester City yetenek avcılarının gözünden kaçmadı ve 1949 yılında City’e transfer oldu.
City taraftarları, eski bir Nazi askerinin transfer edilmesini içlerine sindiremedi ve büyük protestolar düzenledi. Normandiya’da Almanlara karşı savaşmış olan takım kaptanı Roy Paul, araya girip Trautmann’a sahip çıktı. Deplasman maçlarında daha büyük tepkilerle karşılaştı. Top ona her geldiğinde geldiğinde bütün stat “Nazi” diye inlemekteydi.
1956 FA Cup Finalinde son 17 dakika kırık boyunla oynamaya devam eti ki boynunun kırık olduğu karşılaşmadan sonra anlaşılacaktı. Fotoğraf o karşılaşmanın sonuna ait. 1.5 yıl sonra azimle sahalara dönen Trautmann, 15 yıl City kalesini korurken İngiltere’de yılın futbolcusu seçilmiş ilk kaleciydi. Jübilesine gelen 60 bin City taraftarının tezahüratları eşliğinde, Manchester City müzesine heykeli dikildi.
Bu ilginç hayat hikayesi de ilerideki günlerde Siyah Beyaz Dönemler’de yer alacak.
***
2.Antoni Ramallets
Siyah Beyaz Dönem kalecilerin onaltıncısı Antoni Ramallets. İspanyol (Katalan) kaleci 1924 yılında Barcelona’da dünyaya geldi. Europa kulübünde alt yapı eğitimini alan Ramallets 1942’de San Fernanda’da profesyonel oldu ve daha sonra 1944-46 arasında Mallorca’da düzenli oynama fırsatı buldu. Doğduğu şehre dönme fırsatı bulduğunda onu ünlü yapacak olan Barcelona’ya transferi gerçekleşmişti. İlk sezonunu Real Valladolid’de kiralık olarak geçirdikten sonra Juan Velasco’nun yedeği olarak onu kulübe geri çağırdılar. Kasım 1948’de ilk kez kalesine geçtiği Barcelona’da 1962 yılına kadar kaldı. 1951-52 sezonunda kulübü ile bütün kupaları aldılar ki bunlardan birisi de Fuar Şehirleri Kupasıydı Ramallets de o sezon ilk Ricardo Zamora ödülünü kazandı.
Joan Segarra, Marià Gonzalvo, László Kubala, Sándor Kocsis, Evaristo, Luis Suárez and Zoltán Czibor gibi efsane isimlerle oynayan Ramallets 6 lig, 5 kupa ve 2 Fuar Şehirleri Kupası kazanırken tam 5 kez de Ricardo Zamora ödülü kazandı ki bunlardan dördü üstü üsteydi. Barcelona kalesinde 500’den fazla karşılaşmada görev alan Ramallets 35 kez İspanya, 7 kez de Katalonya milli takım kalesini korudu. IFFHS (Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu) tarafından 20. Yüzyıl için belirlenen Avrupa’nın en iyi 50 kalecisi arasına giren 5 İspanyol kaleciden birisi olan Ramallets’e 1950 Dünya Kupasında Maracana Kedisi lakabı takılmıştı.
Once pares de botas – 11 Çift Çizme (1954), Los ases buscan la paz – Aslar Barış İster (1955) ki efsane Macar oyuncu Lazslo Kubala’nın biyografisi ve La gran mentira – Büyük Yalan (1956) gibi filmlerde rol almış aktör bir yanı da vardı.
***
3.Amadeo Carrizo
Yeni Brezilyalı kalecilerden bahsettik, bu durumda geçmişte çok iyi kaleciler yetiştirmiş ezeli rakip Arjantin’e gitmeden olmaz. Hem de yıllar yıllar önce eldiven kulanan bir kaleciden.
Siyah Beyaz Dönem kalecilerin onyedincisi Amadeo Raúl Carrizo 1926’da Arjantin’de Santa Fe’de dünyaya geldi. River Plate kalesindeki ilk profesyonel karşılaşmasına 1945 yılında henüz 19 yaşındayken Independiente karşısında çıktı ve o karşılaşmayı 2-1 kazanmıştı. Carrizo o gün geçtiği River Plate kalesinden tam 23 yıl boyunca ayrlmayarak 500’den fazla karşılaşmada görev aldı. Bu yıllar boyunca José Manuel Moreno, Félix Loustau, Adolfo Pedernera, Ángel Labruna and Alfredo Di Stéfano gibi önemli isimlerle oynarken 1950’lerde beş kez de Arjantin şampiyonluğunu kazandı.
Carrizo, River Plate’den ayrıldıktan sonra bir sezon Peru’nun Allianza Lima ve bir sezon da Millonarios’da oynadıktan sonra 44 yaşında futbolu bıraktı. Son sezonunda Millonarios’da da bir şampiyonluk kazandı. 1954-64 yılları arasında 22 kez milli takım forması giydi ki 1958 Dünya Kupasında kalede o vardı. Carrizo’nun kariyerinin büyük bölümünde de Copa Libertadores henüz yoktu.
Carrizo, pozisyonlarda ceza sahasını terk eden ve ayağıyla karşı akınları başlatan ilk kalecilerdendi. Ama asıl bir başka özelliği dikkat çekiciydi ki o da eldiven takan ilk kaleci olmasıydı. Taktığı eldivenler pamuktan imal edilmişti. Yağmurlu havalarda suyu emen ve çok da efektif olmasa da, elleri çok iyi korumasa da Carrizo’nun eldiven kullanması yine de bir devrimdi.
Carrizo ceza sahasını terk etmesi, ayağını kullanması, gerektiğinde çalım atması gibi özellikleri ile Hugo Orlando Gatti, René Higuita, and José Luis Chilavert’ gibi kalecilere ilham vermiş bir kaleciydi. IFFHS (Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu) tarafından 20.yüzyılda Güney Amerika’nın en iyi kalecisi seçilen Carrizo, dünyada da ilk on sırada gösterilmişti.
Daha önce de eldiven ile ilgili denemeler yapan kaleciler olmuştu. Kaleci eldivenlerinin tarihçesini yakında sizlerle paylaşacağım…
***
4.Gyula Grocics
Siyah Beyaz dönemlerden 18.kalecimiz bir Macar kaleci: Gyula Grosics. 1926’da dünyaya geldi ve 1950’lerin Altın Takımın kalecisiydi. Macar kalecinin annesi onu koyu bir katolik olarak yetiştirmişti, onun rahip olmasını istiyordu; ancak o kaleciliği seçmişti.
Kulüp kariyeri kendi ülkesinde geçti. Önce doğduğu şehrin takımı Dorogi FC’de oynadı; sonra MATEOSZ Budapest’de iken 1949’da ülkeden kaçmak isterken yakalandı ve ev hapsi aldı, . Bu süreçte Teherfuvar’da oynadı. Daha sonra affedildi ve 1950-57 arasında Budapeşte Honvéd, 1957-62 arasında Tatabánya takımlarının formalarını giydi. 1962 yılında futbolu bıraktı. 1947-62 arasında 86 kez milli formayı giyen Grosics arka arkaya üç FIFA Dünya Kupası organizasyonunda Macaristan forması giymişti. 1954-1958-1962. 1954’de ikinci olurlarken en iyi kaleci seçildi. 1952’de de Olimpiyat Şampiyonluğunu kazandı.
Gyula Grosics gerektiğinde ekstra bir savunma oyuncusu gibi gelişen ataklarda topu karşılama özelliği ile öne çıkmıştır. “süpürücü-kaleci” diye tabir edilen bir oyun tarzı benimsemişti. O dönemde bir devrim niteliğinde olan üç savunmacı ve onların önünde bir savunmacı orta saha ile oynayan Macarların oyununda Grocics de gerektiğinde hızla kalesini terk ederek beşli bir savunmanın parçası oluyordu. Baskı altında ancak kale çizgisinde kalan Macar kaleci topu tuttuğu anda hızla eliyle başlatıyordu.
1962 yılında devlet onun Ferencváros ile sözleşme imzalamasına izin vermemiş ve o da futbolu bırakmıştı. 2008 yılında, 46 yıl sonra en sevdiği kulüp olan Ferencváros takımı ile oynama fırsatı verildi. 82 yaşındaki Grosics, Sheffield United takımına karşı bir dostluk maçında Ferencváros forması giydi. Maçın başlama vuruşunu gerçekleştirdi ve birkaç dakika oyunda kaldı.
Onun hakkında söyleyecek çok şey var; Jonathan Wilson, “Yabancı-Kalecinin Tarihi” kitabında Süpürücü Kaleci bölümünde ona 6 sayfa ayırıyor. Profilimdeki linke de kurtarışlarından bir seçme koydum.
***
5.Karl-Oskar Svensson
Siyah Beyaz dönem kalecilerimizde 19.sırada Karl-Oskar Svensson var. Svensson 1925 yılında İsveç’de Skane County’de dünyaya geldi. Futbola Kullavägens BK altyapısında başladı ve 1944’de ülkenin önde gelen kulüplerinden Helsingborgs IF’ye geçti. Henüz 18 yaşındayken kalesine geçtiği takımından ayrıldığında 33 yaşındaydı ve yaklaşık 350 Allsvenkan karşılaşmasında yer aldı.
Daha sonra iki yıl Gunnarstorps IF için oynadıktan sonra aslında futbolu bırakmıştı. Bir itfaiyeci olarak çalışırken bir sezon daha oynaması için 1961-62 sezonunda Helsingborgs IF’ye döndü.
Kısaca “Kalle” ismi kullanılan Svensson, İsveç Liginde hiç şampiyonluk yaşamadı, ancak 1949-58 arasında 73 kez milli takım formasını giydi. En son milli karşılaşmasını kendi ülkesinde düzenlenen 1958 Dünya Kupası finalinde oynadı. Macaristan, Meksika ve Galler’in bulunduğu gruptan çıkan İsveç, çeyrek finalde Sovyetler Birliği’ni 2-0, yarı finalde Federal Almanya’yı 3-1 ile geçti. Finalde ilk Dünya Kupasını kazanacak olan efsane Brezilya’ya 5-2 kaybettiler. O ana kadar Svensson 5 karşılaşmada kalesinde sadece 2 gol görmüştü.
Kalle Svensson, İsveç milli takımı ile 1950 Dünya Kupası’nda da Uruguay ve Brezilya’nın ardından üçüncülük elde etti. İsveç, İtalya, Paraguay’ın bulunduğu gruptan birinci sırada çıkarken ülkemizle birlikte katılmaya hak kazanan ama gidemeyen ülkelerden olan Hindistan da bu gruptaydı. Turnuvaya Brezilya ile sıkıntılı Arjantin, Peru; Doğu Avrupa ülkeleri (Yugoslavya hariç) katılmayı baştan reddetmişti. FIFA’ye yeni üye olan Britanya ülkeleri kendi arasında eleme oynadı; İngiltere ve İskoçya katılmaya hak kazandı; ancak daha sonra İskoçya da gitmedi. ABD’nin İngiltere’yi yenmesi ve dramatik finali çok ses getiren Brezilya’daki bu turnuvanın tam bir dünya kupası olduğu söylenemezdi.
Kalle Svensson milli takım ile 1948 Olimpiyatlarında altın, 1952 Olimpiyatlarında bronz madalya kazandı. Milli takım ile katıldığı her turnuvadan madalya ile dönen bu adamın Helsingborg’da bir heykeli yapıldı.
Svensson oyuncuları İsveç takımları yanı sıra İtalya’nın iyi takımlarından oynayan İsveç milli takımı ile final öncesinde, alt sıra sağdan üçüncü…
***
6.Antonio Carbajal
Siyah Beyaz dönem kalecilerimizde1920.lerde doğan çok ünlü kaleciler var: Khomich, Livingstone, Barbosa, Trautmann, Ramallets, Carrizo, Grocics, Svenssson şu ana kadar değindiklerimiz. Henüz sırada olan Beara, Yashin gibi isimler var ve tabii Carbajal. Bugün bahsedeceğimiz 20.Siyah Beyaz Kalecimiz Meksikalı Antonio Carbajal.
Bu hafta iki ünlü Latin kalecinin doğum günüydü: Sergio Goycochea ve Jorge Campos. İkisi de daha birçok Latin kaleci gibi dünyada birçok genç ismi etkilemiş kaleciler. Peki Carbajal’ın futboldaki yeri neydi? Antonio Félix Carbajal Rodríguez ya da Latinlerde sık görülen kısa ismiyle “La Tota” 1929 yılında Meksika’da Durango’da dünyaya geldi. Club Espana’da futbola başladı ve 1948-50 arasındaki ilk iki profesyonel sezonunu bu kulüpte geçirdi. Burada ilk kez 1948 Olimpiyat Milli takımının kalesini korumuştu. Daha sonra ülkenin ünlü kulüplerinden Leon’a transfer oldu ve 1966’ya kadar da tam 16 sezon bu kulüpte oynadı. 1950 Dünya Kupası’nda ise turnuvanın en genç kalecisi olarak A milli takım kalesindeydi.
Carbajal kariyerinde çok hızlı bir yükseliş yaşamıştı, ancak Meksika, ilk kez Dünya Kupası’ndaydı ve futbolu henüz emekle dönemindeydi. Daha sonraki dönemde Meksika her kupada yer almaya başlamıştı. Meksika kalesinde Carbajal olduğu halde 1950’den 1966’ya kadar tam beş Dünya Kupası’nda yer alırken ilk galibiyetlerini 1962’de ikinciliği elde eden Çekoslovakya’ya karşı 3-1 ile almışlardı.
Carbajal, 1950, 1954, 1958 ve 1962’den sonra İngiltere 1966’da da takımının kalesini koruyarak Dünya Kupası tarihine geçti. Meksikalı kaleci, 37 yaşındayken takımının formasını Uruguay ile grupta oynanan ve 0-0 sona eren karşılaşmada son kez giydi. Carbajal en fazla sayıda Dünya Kupası’na katılan oyuncu olma unvanını Alman Lothar Matthaus (1982-1998) ve yine Meksikalı Rafael Marquez (2002-2018) ile paylaşıyor.
Ülkesinde bir ulusal kahraman olarak kabul edilen efsane isme “Beş Dünya Kupasında Oynadı” anlamında “El Cinco Copas” deniyor.
***
7.Vladimir Beara
Lev Yashin, 1963 yılında Avrupa Yılın Oyuncusu ödülünü aldığında, dünyadaki en iyi kalecinin kendisi değil, Yugoslav Vladimir Beara olduğunu söylemişti. Yashin o an belki de akranı kaleci için mütevazilikten bunu söylemişti; ancak Beara’yı izleyenler onun ne kadar iyi olduğunda hem fikirdi.
Hajduk Split’te 19 yaşında A takım kalesine geçti ve 27 yaşına kadar 3 lig şampiyonluğu kazandı. 22 yaşından itibaren Yugoslav milli takımının kalesini korurken o sene Highbury’de yaptığı inanılmaz kurtarışlarla takımının İngiltere ile 2-2 berabere kalmasını sağlamıştı. Estetik bir oyunu vardı ve çocukken bale eğitimi aldığı için ona “çelik elli balet” diyorlardı. Beara gelişimini onu küçükken beyzbol topu büyüklüğünde bir topla çalıştıran ilk hocalarından Luka Kaliterna’ya borçlu olduğunu söylemişti. “Öyle bir topu yakaladıktan sonra futbol topu bana çok kolay geliyordu”. diyen Beara, 1952 Olimpiyatlarında gümüş madalya kazanan Yugoslav milli takımının kalesindeydi. Yarı finalde Sovyetler Birliği’ni geçtikten sonra finalde Puskas, Hidegkuti ve Bozsik’li Macaristan’a kaybetmişlerdi ki Beara finalde Puskas’ın bir penaltısını kurtarmıştı. 1954 Dünya Kupası’nda da çeyrek finalde Federal Almanya’ya karşı üstün bir oyuna rağmen elenmişlerdi.
1955 yılında Kızılyıldız’a transfer olurken ya da oldurulurken orada beş sezon boyunca dört şampiyonluk kazandı. 1958’de Beara’lı Kızılyıldız, Şampiyon Kulüpler Kupası’nda çeyrek finalde Manchester United takımıyla eşleşmişti. Belgrad’dan yarı finale yükselerek dönen United takımını taşıyan uçak Münih yakınlarında kaza geçirince o ünlü takımdan 8 futbolcu da dahil olmak üzere 23 kişi hayatını kaybetmişti.
1960-64 arasında Federal Almanya’da Allemania Aaachen ve Fortuna Köln forması giyen Beara daha sonra birçok kaleci de yetiştirdi. Bunlardan ikisi de Kamerun’da çalışırken ilk teknik eğitimlerini verdiği genç N’Kono ve Bell’di. Kale çizgisinde rahat tavırları ile dikkat çeken Beara serbest vuruşlarda ve penaltılarda atan oyuncu ile göz göze gelip onu etkilemeye çalışırdı. Bir söyleşisinde şunu diyordu: “O zamandan bu yana futbokda birçok şey değişti; ama o zaman da kaleciler diğer oyunculara karşı oldukça cesur ve özgüvenli olmalıydı”.
***
8.Walter Zeman
Siyah beyaz dönem kalecilerimizde sırada Avusturyalı Walter Zeman var. Daha önce bu grupta 21 ayrı kaleciden bahsetmiştim ve onlardan birisi bir diğer Avusturyalı Rudi Hiden’di. 1909 doğumlu Hiden, 1. diye isimlendirilen takımın kalecisiydi. IFFHS (Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu) tarafından 20.yüzyılda Avusturya’nın en iyi kalecisi Hiden olarak gösterilirken ikinci sırada da Walter Zeman vardı. Zeman’ın kalesini koruduğu Avusturya milli takımına da 2. Wunderteam (Harika Takım) denmişti.
IFFHS tarafından 20.yüzyılda Avrupa genelinde de en iyi 25 kaleciden birisi olarak gösterilen Walter Zeman, 1927 yılında dünyaya geldi ve futbola SV Wienerberger’de başladı. Savaş sonrasında, 1945-46 sezonunda ülkesinin önemli kulüplerinden Rapid Wien’e transfer olan Zeman 1960-61 sezonuna kadar takımının kalesini korudu. Bu süreçte 8 lig şampiyonluğu kazanan, kupada birçok şampiyonluk elde edip final oynadı. Onun döneminde henüz Avrupa Kupaları yoktu, ancak hikayesini anlattığım ve döneminin en önemli uluslararası kupası olan Orta Avrupa Kupası’nda da şampiyonluk elde etmişlerdi.
1961-62 sezonunda Salzburger AK 1914’de futbolu bırakan Walter Zeman milli takım kalesini 41 kez korumuştu. Zeman, ilk karşılaşmasına 1945 yılında Fransa’ya karşı oynamış ve o gün 4-1 galip gelmişlerdi. İlginç olan ise son karşılaşması olan 1960’daki İskoçya mücadelesi de 4-1 bitmişti. Yoğun olarak milli takımın kalesini koruduğu dönem ise 1945-54 arasıydı ve oynadığı milli takım döneminin en iyileri arasındaydı. Bu dönemde en çarpıcı galibiyetleri Portekiz 9-1, Belçika 8-1, Yugoslavya 7-2, İtalya 5-1’di. Zeman’ın tam 9 kez karşılarına çıktığı Macaristan’ı bu dönemde yenmiş olmalarına rağmen en farklı yenilgilerinden birisini de onlara karşı 1949’da 6-1 ile almışlardı. 1954 Dünya Kupası üçüncülüğü elde ederlerken yarı finalde Federal Almanya’ya yine 6-1 kaybetmişlerdi.
***
9.Juan Adelarpe Alonso
Siyah beyaz dönem kalecilerimizde sırada İspanyol kaleci Juan Adelarpe Alonso var. 1927 yılında İspanya’nın Bask bölgesinde Hondarrriba’da dünyaya gelen ve daha sonra Juanito ismiyle anılacak olan Alonso alt yapı eğitimini Keriztetxiki’de aldı. Profesyonel kariyerine ise o zaman 3.Lig’de yer alan CD Logrones’de başlayan kaleci, 1946-47 sezonunu burada geçirdikten sonra iki sezon 2.Lig ekibi Racing Ferrol’de görev yaptı. Henüz 22 yaşındayken 1949-50 sezonunda önüne önemli bir fırsat çıkmış ve Real Madrid’e transferi gerçekleşmişti.
Juanito Alonso ilk sezonunda 21 karşılaşmada görev alırken ligi de 4.sırada tamamladılar ve oynadığı ilk beş sezonda elde ettikleri en iyi derece 3.sıraydı. 1953-54 sezonunda Alonso takımıyla ilk lig şampiyonluğunu elde ederken sonraki 3 sezonda da şampiyon olmuşlardı. Takip eden 1957-58 sezonunda takıma Arjantin milli takımının 26 yaşındaki kalecisi Rogelio Domínguez de katılmıştı ve 30 yaşındaki Alonso, iki sezon daha birinci kaleci olsa da kendisini önemli bir rekabetin içinde bulmuştu.
Bir yandan da ikinci şampiyonluğu takip eden 1955-56 sezonunda Real Madrid’in Avrupa Kupaları efsanesi başlayacaktı. Real Madrid üst üste beş kez Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazanırken bunların ilk üçünde kalede Juanito Alonso vardı. Son ikisinde ise kadroda omasına rağmen kaleyi Rogelio Domínguez’e kaptırmıştı. Juanito Alonso’nun oynadığı üç kupada finallerde sırasıyla Stade de Reims, Fiorentina ve Milan rakipleriydi. Kadroda olduğu ama oynamadığı diğer iki finalde de rakipler Stade de Reims ve Eintracht Frankfurt’du.
Bir kez de Ricardo Zamora ödülünü kazanan bu büyük kaleci sadece iki kez milli takım kalesini korurken bunun en önemli sebebi kendisinden üç yaş büyük bir başka efsane Barcelonalı Antoni Ramallets ile aynı dönemde oynamasıydı.
***
10.Lev Yashin
1.Bölüm
Geçtiğimiz günlerde Siyah Beyaz dönemlerde sıranın tarih olarak Lev Yashin’in hayatına geldiğini belirtmiştim ve yakın zamanlardaki bir belgeselden de bahsetmiştim. Evet 24.Siyah Beyaz dönem kalecimiz Lev Yashin, ama onun hayatı vesilesiyle biraz Sovyetlerde vakit geçireceğiz.
Önce ünlü yazar ve kendisi de kalecilik yapmış olan Vladimir Nabokov ile Rusların kaleciliğe bakış açısıyla başlayalım. 1899’da St.Petersburg’da aristokrat bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen ve devrimden sonra Rusya’yı terk eden Nabokov otobiyografisinde gençlik yıllarında kaleciliğe tutkuyla bağlı olduğunu yazmıştı. Cambridge Üniversitesi’nde öğrenim görürken “güneşli, güzel günlerde yaptığı şanslı kurtarışları” mutlulukla hatırladığını belirtirken “kapalı havalarda, ceza sahası çamur içindeyken elinden kaçıveren kaygan topları” da anımsamaktaydı. Nabokov şöyle devam ediyordu:
“Rusya ve Latin ülkelerinde görkemli bir sanat halini almış kaleciliğin müthiş bir cazibesi vardır. Bu ülkelerde çocujlar soğuk, münzevi ve umursamaz bir figür olan kafadan çatlak kalecinin hayranıdırlar. Ona duyulan hayranlık matadorlara ve savaş pilotlarına duyulan hayranlığa benzer. Kazağı, kepi, dizlikleri ve şortunun cebinden ucu gözüken eldivenleri onu takımın geri kalanından ayırt eder. O, yalnız uçan bir kartal, gizemli bir adam, savunmanın ayakta kalan tek ismidir. Ve kaleci, fişek hızıyla kaleye giden tıopu parmak uçlarıyla çıkarıp da yere indiğinde bütün stadyum deliler gibi tezahürata başlar.”
Görseldeki kitap ise Nabolov’un sanatı üzerine yazılmış akademik makaleler, röportajlardan oluşan bir eser.
***
2.Bölüm
Lev Yashin hikayemize Rusya’da ve Sovyetler Birliği’nde kaleciliğe bakış açısı ve Yashin’i etkileyen unsurlara değinerek devam ediyoruz. İlk paylaşımda Rus asıllı, kendisi de bir kaleci olan ünlü yazar Vladimir Nabokov’dan bahsetmiştim. Bugün ikinci kısımda ise sıra bir filmde…
Victor Timoşenko’nun yönettiği ve başrolünde dönemin yıldız aktörlerinden Grigpri Pluzhnik’in oynadığı 1937 yapımı Vratar (Kaleci)’ın başarısında da görülebilirdi. Pluzhnik’in canlandırdığı Anton Kandinov karakteri filmin başında karpuz sergisinde çalışan bir çocuktur. Onun kendisine atılan karpuzları yakalamadaki becerisini gören bir yetenek avcısı, genç adamın bir Rus takımına transferine ön ayak olmuştu. Filmde heyecanı zirveye çıkaran nokta, Sovyetler Birliği’nde tura çıkmış bir Bask takımına karşı karşılaşma boyunca harika kurtarışlar yapmış olan Kandidov, son dakikada attığı golle takımına galibiyeti getirir. Filmin sonunda yönetmen propaganda boyutunda bir zafer şarkısı eklemişti.
“Kaleci, savaşa hazırlan
Sen kalede bir askersin
Ve savunduğun şeyin sınırlarımız olduğunu düşünmelisin.”
Film, Leo Kassil’in 1936’da yayınladığı ve çok daha karanlık bir hikaye olan Vratar Respublik (Kaleci Cumhuriyeti) adlı romandan esinlenmişti. Bu romanda hikaye biraz daha farklıydı.
VRATAR (1937)
***
3.Bölüm
Yazar Nabokov ve roman / film Vratar paylaşımlarından sonra Sovyet kalecilerle ilgili üçüncü hikaye birçok roman ve filme de esin kaynağı: Mykola Trusevic
1909 doğumlu Trusevic kariyerine Odesa’da Pischevik takımında başladı ve 1929’da Dinamo Odesa’ya transfer oldu. Sovyetler o dönemde propaganda amaçlı turnelere çıkmaktaydı. 1935’de Paris’teki İşçi Sporları Festivali’nde ve onun dışında da birçok Fransa ve Belçika amatör takımlarıyla karşılaşmalar oynayan Sovyet karmasında Kharkiv, Kyiv and Dnipropetrovsk’den oyuncular varken Odesa’dan sadece Trusevic vardı.Oynadıkları tek profesyonel kulüp olan Paris Red Star karşılaşmasında Trusevic harika bir performans göstermiş ve karşılaşmayı da 6-1 kazanırlarken tek golü kendi kalelerine atmışlardı.
Bu turne sonrasında gizli polis teşkilatının takımı Dinamo Kiev’deki kariyeri başlamıştı. Bir yıl sonra Basklar, Sovyetlerin İspanya İç Savaşı’nda destek olmaları için bazı Moskova ve Leningrad’da karşılaşmalara çıkarken Trusevic’in kalede olduğu Dinamo Kiev’e karşı 3-1 kazanırlarken üç golü de atan Isidro Langara karşılaşmadan bir gün önce ailesini kaybettiğini öğrenmişti. Kaleci Gregorio Blasco anne baba ve iki çocuğunu kabetmişti. Trusevic’in o gün toplara pek müdahale etmediği söylenmekteydi.
Dinamo o dönem için devrim kabul edilebilecek “Çift V” denilen bir sistem uygulamaya başlamış ve 1936’da kurulan Sovyet Ligi’nde etkili olmuşlardı. 1936-38 arasında Sovyet kupasını kazanmayı başaran Dinamo Kiev, Moskova takımlarının arasından sıyrılığ lig ikinci ve üçüncülükleri elde etmişti.
Trusevic, kahraman Sovyet kalecileri hikayeleri ile Lev Yashin’e doğru devam edeceğiz.
***
4.Bölüm
SSCB’de 1930’larda lig kurulduğunda ülkenin en iyi kalecisi olarak kabul edilen Trusevic Alman işgali sırasında birçok Ukraynalının aksine Almanlarla işbirliğine girmemişti. Yakalanıp kurtulmayı başaran kaleci ailesinden de ayrı kalmış ve sokaklarda dolaşırken fırıncı bir Çek olan Kordyk tarafından tanınmıştı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanlar için savaşırken Sovyetlere yakalanıp ülkede kalan ve sonrasında evlenip Kiev’den gitmeyen Kordyk, Trusevic’in yardımıyla başka futbolcuları da bulup onlara da iş verdi. Almanlar 1942’de kentte futbol oynanmasına izin verince Dinamolu birçok oyuncu kendisi için çalışan Çek fırıncı Start adında bir kulüp kurdu.
Macar ve Romenlerle karşılaşmalar oynayan bu ekibin Almanların kadrosunda profesyonel futbolcular bulunan Flokaeff takımıyla oynayacakları propaganda amaçlı karşılaşma ile birçok rivayet var. O karşılaşma Two Half Times in Hell (Cehennemde İki Devre) ve Escape to Victory (Zafere Kaçış) filmlerine de konu oldu. Burada hepsinden bahsettik. Ama asıl olan 1943’de hayatını kaybettiği kabul edilen Sovyet kaleciliğinde sembollerden birisi olarak kabul edilmektedir.
5.Bölüm
Lev Yaşin’e ulaşma yolunda Sovyet kaleciliğinin hikayesine devam ediyoruz. Daha önce burada bahsettiğim Alexei Khomich, Yaşin’in hayatında çok önemli bir yere sahipti. Yıllar boyunca Dinamo Moskova kalesinde yer alan ve Lev Yashin’in bir süre yedeği olduğu efsane bir kaleciydi. Khomich’den önce de Fedor Tchulkov, Ivan Ryzkov, Valentin Granatkin, Evgeny Fokin, Roman Norov, Anton Idzkovsky, Alexander Babkin gibi kaleciler 1930’larda Sovyet futbolunda yer etmişlerdi.
1920 doğumlu Khomich aynı zamanda jimnastikçi, yüzücü, voleybolcu ve dalgıçtı, yani komple bir sporcuydu. Biraz önce isimlerini saydığım kalecilerin de ortak özelliği buz hokeyi başta olmak birçok sporda eğitim almış olmalarıydı. Çevresinde bir satranç ustası olarak da bilinen kaleci geriden nasıl oyun kurulacağına kafa yoran bir strateji uzmanıydı. Sadece 1.72 boyundaydı ve o kadar çevikti ki ona “kaplan” lakabı takılmıştı.
İkinci Dünya Savaşı da dahil uzun yıllar Dinamo Moskova kalesini korudu. 1945 ve 1949 Sovyet Şampiyonluklarını kazandıklarında kaledeydi. Sovyet milli takımında da oynayan Khomich’in kulübü Dinamo Moskova, İngiltere ve İskoçya’ya turne yapan ilk Sovyet Kulübüydü. 1945 yılında savaş bitince Dinamo, Chelsea ve Glasgow Rangers ile berabere kalırlarken Arsenal ile Cardiff City’yi ise yenmişlerdi. Daha sonra Dinamo Minsk ve Spartak Moskova kalelerinde de görev yaptı.
1929 doğumlu olan Lev Yashin, ilerleyen yıllarda Khomich’den çok şey öğrendiğini ve hocası olarak gördüğünü ifade etmişti. Alexei Khomich futbolu bıraktıktan sonra Sovetsky Sport için foto muhabir olarak çalıştı ve 1980 yılında hayata gözlerini yumdu.
6.Bölüm
1929’da dünyaya gelen Lev Yashin 6 yaşındayken annesi tüberkülozdan ölmüştü. Babasıyla birlikte devam eden hayatında 1938’de Almanya’nın SSCB’yi işgaliyle birlikte savaş seferberliği dahilinde Moskova yakınlarında bir uçak parçası fabrikasında çalışmaya başlamıştı. 1944 yılında Moskova’da futbol normale dönünce Yashin de ilgi duydu ve çalıştığı fabrikanın takımının seçmelerine katıldı. Boyunun uzunluğu ve çevikliği sebbeiyle kaleye geçmesi istendi. Bu arada dönemin zor şartlarında 16 yaşında gastrit ülser olan Lev Yashin, Karadeniz kıyısında bir sağlık merkezinde uzun süre tedavi görmüştü.
Fabrikadaki performansı yanı sıra 1946 yılında Moskova’da askerlik yaparken kentte yapılan turnuvalarda dikkat çekmeye başlayan Rus kaleci 1949 yılında genç takım kalesine alındı. Onu seçen ileride ünlü bir buz hokeyi hocası olan Arkady Çernişev’di. Yine aynı yıl Moskova Kupası yarı finalinde kalesini Khomich’in koruduğu A takımı 1-0 yenmişler ve büyük bir başarıya imza atmışlardı. 1950 yılında ilk kez A takıma üçüncü kaleci olarak alındı ve önündeki ikinci kaleci de daha sonra Dinamo Tiflis ve Neftci Baku’de de oynayacak olan Valter Sanaya’ydı.
İlk kez Traktor Stalingrad (bugünkü Rotor Volgograd) takımına karşı bir hazırlık karşılaşmasına çıkan Yashin bir topa çıktığında savunma oyuncusu Averyanov ile çarpışmış, top da boş kaleye gitmişti. Daha sonra Spartak Moskova ile olan bir karşılaşmada son 15 dakikada Khomich’in yerine oyuna girmiş ve benzer bir olay yaşanmıştı. Bu sefer rakip oyuncunun önüne düşen topun kaleye gitmesi yine zor olmamıştı. Yashin için işler pek iyi gitmiyordu. Deplasmanda Dinamo Tiflis’i 5-4 yenerlerken Yashin son 10 dakikada kalesinde 4 gol görmüştü. Bunun onun son şansı olduğu konuşulmaktaydı. Ancak Yashin çalışmaya devam etti ve şöyle diyordu: “O sırada kulübe takımdan ayrılmak istediğimi söylesem beni bu kararımdan vazgeçirmeye çalışacaklarını sanmıyorum. Ancak ben futbolu çok sevitordum, onlar da şaşırtıcı bir şekilde beni takımda tuttular.” devam edeceğiz…
7.Bölüm
En son olarak Lev Yashin’in kariyerinin başında kalede yaptığı büyük hatalardan bahsetmiştik. Futbol takımında bunlar yaşanırken aynı Lev Yaşin yine Dinamo Moskova’nın buz hokeyi takımımın kalesinde harikalar yaratmaktaydı. Hızlı reaksiyonları ve yer tutuştaki başarısı dikkat çekmiş ve takımıyla 1953 yılında Sovyet şampiyonluğu yaşamıştı. 1954 Dünya Buz Hokeyi Şampiyonası’nda milli takıma davet edilen Yashin’in aklında hep futbol vardı ve bir tercih yapması gerekiyordu. O, o sırada çok da iyi bir noktada olmadığı futbolda var olmayı tercih etti. Bunda o dönemde form düşüklüğü yaşayan Khmocih’in Spartak Minsk’e transfer olması da etkendi. Yashin futbol takımımın kendisine ihtiyacı olduğunu belirtip buz hokeyi milli takımından affını istedi. Gerekçe olarak da iki sporda birden üst düzey performans gösteremeyeceğiydi. Khomich o sırada bir düşüş yaşamasa belki de Yashin’i futbol dünyasında hemen hemen kimse bilmeyecekti. Devam edeceğiz…
8.Bölüm
Khomich’den sonra Yashin kaleye geçerken Dinamo Moskova 1953-1959 arasında 4 kez Sovyet şampiyonu olurken 2 kez de ikinci olmuşlardı. Bu arada uluslararası turnuvaların daha çok önem kazanmaya başladığı dönemler de gelmişti. Bu arada Yashin milli takıma da çağrılmaya başlamıştı. 1952 Olimpiyatlardaki Yugoslavya yenilgisinden 2 yıl sonra toplanan milli takım İsveç’i 7-0 ile hezimete uğratmıştı. 1954 Dünya Kupası pas geçilmişti.
Sportmen birisi olarak bilinmekle birlikte 1955 Sovyet Kupası finalinde CSKA forveti Agapov’a yumruk atmış ve oyundan atılmıştı. 2-1 kaybettikleri bu karşılaşma sonrasında tek suçlu olarak görülmüş, hatta kulübün resmi yayın organı maçın ertesi günü Yashin’in boksör eldivenleri takmış bir karikatürünü koymuştu: “Eğer yoldaş Yashin olmasaydı kupa bizimdi”. 1956 Olimpiyatları geldiğinde Yashin artık tanınan bir kaleciydi. Olimpiyatlarda Yugoslavya ile bu sefer finalde karşılaşmışla ve şampiyonluğa ulaşmışlardı. Milli takım önce gemiyle Avustralya’dan Vladivostok’a geçmiş oradan da trenle Moskova’ya hareket etmişti. Çok önemli performanslar gösteren Yashin’i bu yolda bir kez bile görebilmek için binlerce kişi saatlerce beklemişti.
1958 Dünya Kupası’nda SSCB, Brezilya ile aynı gruptan çıkmayı başarırken çeyrek final oynamış, ancak ev sahibi ve finalist İsveç’e 2-0 kaybetmişlerdi. Ancak Lev Yashin performanslı ile dikkat çekmişti. 1960’da ilk kez düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nda ise SSCB sırasıyla Macaristan, İspanya ve Çekoslovakya’yı eleyerek finalde o dönemlerdeki ezeli rakibi Yugoslavya’nın karşısına çıkmıştı. Finalde 2-1 galip gelirlerken otoriteler Yashin’in dünyanın en iyi kalecisi olduğuna şüphe kalmadığını yazmaktaydı. L’Equipe gazetesi onun sadece kale çizgisinin değil, ceza sahasının da tartışmasız hakimi olduğunu yazmaktaydı. Bir yandan da o dönemde kale çizgisini sık terk etmesine şüphe ilke bakılmaktaydı ki o karşılaşmada ve turnuvada yediği tek gol aşırtma bir vuruşla gelmişti.
9.Bölüm
1960’lı yıllar Dinamo Moskova açısından çok da istikrarlı geçmeyen yıllardı. Örneğin 1961 yılında Dinamo Moskova ligi 11. bitirmişti. 1962’de Spartak Moskova’nın arkasından gelen ikincilikten sonra 1963’te şampiyonluğa ulaştılar. 1964 yılında Dinamo Tiflis zirvedeyken Yashin ve arkadaşları zirveden uzaktı ve yedinci sırada kaldılar. Ertesi sezon da bu sefer hemşehri Torpedo Moskova şampiyonluğa ulaşırken Dinamo beşinci sırada kaldı. Bu dönemde Sovyet milli takımı 1962’de Dünya Kupası’nda ev sahibi Şili’ye çeyrek finalde 2-1 kaybetti. 1964 Avrupa Şampiyonası’nda ise ilk 16 turunda iki aşamalı karşılaşmalar sonunda İtalya’yı 2-0 ve 1-1 ile geçtiler. Çeyrek finalde ise İsveç’e 1-1 ve 3-1 ile üstünlük sağladılar. Yarı final tek karşılaşma olarak oynanırken Danimarka’ya karşı 3-0 galip geldiler. Finale kadar zorlanmadan gelmişlerdi ancak finalde İspanya’ya 2-1 kaybettiler.
1966-68 arasındaki üç sezonda Dinamo Kiev üst üste üç şampiyonluk elde ederken Dinamo Moskova aradaki sezonda ikinci olarak sadece bir kez zirveye yaklaştı. Lev Yashin artık 30’lu yaşlarının sonundaydı. Dinamo Kiev kalecisi Victor Bannikov o sıralarda 30’lu yaşlarının başındaydı ve milli takımda önemli bir rakip haline gelmişti. Onun dışında Torpedo Moskova’da oynayan Gürcü kaleci Anzor Kavazashvili de milli takım için bir diğer rakipti. O da yirmili yaşlarının ikinci yarısındaydı.
Fotoğraf Kaynak: TheseFootballTimes
1966 Dünya Kupası’nda Sovyetler Birliği, Kuzey Kore, İtalya ve Şili’nin yer aldığı grupta bütün karşılaşmaları kazanarak bir üst tura çıktı. Çeyrek finalde Macaristan’a karşı 2-1 galip gelirlerken yarı finalde ise Federal Almanya’ya aynı sonuçla kaybettiler. Üçüncülük karşılaşmasında da Portekiz’e karşı 2-1 kaybettiler. 1968 Avrupa Şampiyonası’nda ise CSKA Moskova’dan Yuri Pshenichnikov kaledeydi ve dördüncü olurlarken yarı finalde İtalya’ya 0-0 sonunda para atışıyla kaybetmişlerdi. Sovyetler’de 1960-70 yılları arasında 5 ayrı şampiyon çıkmıştı, 1966-68 arası 3 kez şampiyon olan Dinamo Kiev dışında üst üste 2 şampiyonluk yaşamış takım da yoktu. Yashin “En İyi Kaleci” ödülünü son kez 1966 yılında özellikle Dünya Kupası’ndaki başarısıyla almıştı.
10.Bölüm
Yashin bütün karşılaşmayı genellikle altıpas içerisinde geçiren çağdaşı kalecilerin aksine bütün ceza sahasını kendi bölgesi olarak kabul etmiş ve bu yolla bir devrim yarattı. Kontrataklarda rakip forvetleri kale çizgisinin daha ilerisinde karşılamaya başlayan Yashin bazı uzun topları ceza sahası dışında kafası ile engelleme gayreti içindeydi. Sovyet kaleci ayrıca topu hızlı bir şekilde oyuna sokma konusunda da başarılıydı. 1.90’lık boyuyla Yashin esnekliği, refleksleri ve sıçrama kabiliyetiyle çok daha fazla kolu ve bacağı olduğu metaforuna vurgu yaparak “Kara Örümcek” ve bazen de “Kara Ahtapot” olarak anılır. Lakaplardaki ortak kelime ise Yashin’in kariyeri boyunca giydiği baştan aşağı siyah kıyafetlerden gelmekteydi.
“Gol yediği için acı çekmeyen adam nasıl bir kaleci olabilir ki? Acı çekmelidir. Aksi takdirde geçmişi ne olursa olsun geleceği yoktur.” diyen Yashin gol yememeye o kadar konsantre olmuştu ki bu yaklaşımı kariyerinin başında hatalı goller yemesine neden olmuştu. Ama Yashin bu sorunu da kendince çözmüştü; sinirlerini yatıştırmak için karşılaşmalardan önce bir sigara ve kaslarını gevşetmek için sert bir kadeh içki.
OrtaKafaGol’de belirtildiği üzere kendisi ile birlikte en büyükler arasında kabul edilen Gordon Banks onun için şunları söylemişti: “Yashin’in yaptığı her şey en üst kalitedir”. Ona karşı oynayıp gol de atan Eusebio; “Yashin eşsizdir” demişti. Sandor Mazzola ise Yashin’e karşı bir penaltı kaçırdıktan sonra; “Topu beyaz noktaya dikip kafamı kaldırdığımda devasa kara bir adam gördüm ama etrafında kale yoktu. Nereye atacaktım ki?” diyecekti. Ayrıca Yashin saha içi ve dışında da gerçek bir centilmen ve halk adamıdır. Kaleciliğinin yanı sıra Yashin gerçek bir centilmendi. Bir karşılaşmada kayarak kurtarışı sırasında kafasının yanından geçen tekmenin ardından ilk yaptığı üzerinden atlarken düşen rakibinin iyi olduğunu kontrol etmek olmuştu.